Banka Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi İşçi, Bankacılık Mevzuatından Kaynaklanan Dava olduğundan davaya bakmaya İş Mahkemesi değil Ticaret Mahkemesi Görevlidir.


 

Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 3.İş Mahkemesi'nce mahkemenin görevsizliğine dair verilen 1.2.2002 gün ve 2002/192-44 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, 

Yargıtay 9.Hukuk Dairesi'nin 4.3.2002 gün ve 4005-3219 sayılı ilamıyla; 

(....Davacı işveren banka genel müdür ve aynı zamanda yönetim kurulu, üyesi olan davalı ile birlikte, banka ile hizmet akti ilişkisi içinde çalışan ve usulsüz ve mevzuata aykırı kredi verilmesinde müşterek sorumluluklarının bulunduğunu iddia ettiği 8 kişi hakkında zararının tazmini istemiyle dava açmıştır.

Mahkemece, davalı hakkındaki dava tefrik edilmiş ve TTK. 341. ve 342. maddeleri gereğince açılan sorumluluk davasında TTK. nün ilgili hükümlerinin uygulanmasının gerekeceği niteliği itibariyle davanın Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerektiği gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, davalının bankada hizmet aktine dayalı olarak genel müdür sıfata ile görev yaptığı ve aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olduğu usulsüz ve mevzuata aykırı kredi verilmesi ile ilgili bir kısım banka çalışanı ile birlikte sorumlu tutulduğu anlaşılmaktadır. Davalının aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olması ve sorumluluk bakımından TTK.nın hükümlerine tabi bulunması, aradaki hizmet akti ilişkisini ortadan kaldırmaz. Kaldı ki işçi ile birlikte aynı olaydan sorumlu oldukları ileri sürülen kişiler hakkındaki davaların da iş mahkemesinde görülmesi gerektiği gerek öğretide ve gerek Dairemizin yerleşik kararlan ile kabul edilmektedir. Belirtilen maddi ve hukuksal olgulara göre davalı hakkındaki uyuşmazlığın iş mahkemesinde çözümlenmesi gerekir. Mahkemece yazılı şekilde ayırma ve bilahare görevsizlik kararı verilmesi hatalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN :Davacı vekili                             
                                   
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, banka Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi olan davalının bankacılık usul ve esaslarına aykırı olarak bankayı zarara uğrattığı iddiası ile TTK.nun 336 vd. maddeleri uyarınca açılan sorumluluk davasıdır.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Davaya bakma görevinin İş Mahkemesine mi, yoksa Asliye Ticaret Mahkemesine mi ait olduğu noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.

Somut olayın irdelenmesinden önce davada yer alan kişinin statüsünün irdelenmesi gerekir.

Davalı Nazım Dörtbudak'ın bankanın Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi olduğu, hizmet sözleşmesinin 1475 sayılı İş Kanunun 13.maddesine göre fesh edilip kendisine kıdem ve ihbar tazminatı ödendiği esasen bu konuda yerel mahkeme ile Yargıtay Özel Dairesi arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yürürlükten kalkan 3182 sayılı Bankalar Kanunu'nun 22 nci maddesinde özel olarak Yönetim Kurulu Başkan ve Üyelerinin banka sermayesinin % 1' ini temsil eden hisse senedine sahip olmaları (azami 2 milyar TL) ve bu hisse senetlerine Merkez Bankasına tevdi yükümlülüğü öngördüğü halde, 18/6/1999 oün ve 4389 sayılı Bankalar Kanunda bu hükme yer verilmemiş olup Anonim Şirket şeklinde kurulan bankaların TTK.nun 313.maddedeki yükümlüğe tabi olacakları belirtilmiştir. Banka yönetim kurulu üyeleri itibarı kıymetleri esas sermayenin en az yüzde birine muaddil miktarda hisse senedi alacakları ve 3182 sayılı Kanundan farklı olarak Merkez Bankasına değil bankaya tevdi edilecekleri belirtilmiş ve yönetim kurulunun muvafakati ile bir üçüncü kişi tarafından da bu hisse senetlerinin  bankaya rehnedilebileceği kabul edilmiştir. Somut olayı irdelerken davalının statüsünün sadece bir hizmet akdi ilişkisi olmadığı, onun yanında Bankalar Kanunundaki özel statüsünün de gözönünde bulundurulması gerekir.  

İlke olarak Banka Yönetim Kurulu Üyeleri ile banka tüzel kişiliği arasındaki hukuki ilişki vekalet akdine dayanmakladır. (Prof.Dr.Seza Reisoğlu Bankalar Kanunu Şerhi Ank. 2002 sh.228 vd, Prof.Dr. İbrahim Kaplan Banka Sözleşmeleri Ank. 1996 sh.300).       

Yargıtay, Yönetim Kurulu Üyeleri ile şirket (banka) arasında bir hizmet akdi bulunmadığını en azından şirket (Banka) Genel Müdürü iken, Yönetim Kurulu Üyeliğine seçilen kişinin hizmet akdi ilişkisinin sona erdiğini kabul etmiştir. (Bkz. Yargıtay 11.H.D. 15/9/1993 gün 3083/3773, Gönen Eriş Ticari İşletme ve Şirketler 1992 sh.1004, Yargıtay 9.H.D. 23/3/1989 gün E; 88/13629 K:89/2707 Yargıtay Kararları Dergisi Eylül 1989 sh.1268, aynı şekilde Yargıtay 11.H.D. 24/11/1981 gün E:475 K:5019 Bk. Age. Kaplan Banka Sözleşmeleri Sn: 301).

Genel olarak yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu TTK.320 ve TTK.336.maddelerine göre belirlenir. Banka Yönetim Kurulu Üyeleri ile Banka arasında bir vekalet akdi ilişkisi bulunduğundan üyelerin bankaya karşı vekil gibi sorumlu olmaları doğaldır. Ayrıca TTK.320.madde sorumluluğu yanında aynı Kanunun 336.maddesinde sayılan hallerde banka yönetim kurulu üyeleri gerek bankaya, gerek münferit pay sahiplerine ve banka alacaklılarına karşı müteselsil sorumlulukları vardır. Yine Banka  Yönetim Kurulu Üyeleri hakkında, Anonim Şirketler Yönetim Kurulu üyeleri gibi dava açılabilmesinin ön koşulu TTK nün 341.maddesi uyarınca Banka Genel Kurulunun karar alması şartına bağlanmıştır.

Kanun koyucu banka yönetim kurulu üyeleri hakkında özel düzenleme yapmıştır. 4491 sayılı Kanun ile değişik 4389 sayılı Kanunun 17.maddesine göre, Bankanın Yönetim Kurulu Üyeleri vs. kanuna aykırı karar ve işlemleri ile bankanın iflasına neden olmuşlarsa, fonun talebi üzerine şahsen iflaslarına karar verilebilecektir. Kuşkusuz Kanuna aylan karar ve işlemler, bu kararların alındığı ve işlemlerin yapıldığı tarihte yürüdükte olan kanunlara göre belirlenecektir.

İlke olarak öncelikle alacağın niteliğine göre görevli yargı yeri belirlenecek ve ondan sonra görevli mahkeme işin esasına girecektir. 
Bu genel açıklamalardan sonra bu uyuşmazlığa hangi mahkemenin bakacağının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. 

TTK nün 5.maddesinde, aksine hüküm olmadıkça, dava olunan şeyin değerine göre, Aliye Hukuk veya Sulh Hukuk Mahkemesi ticari davalara dahi bakmakla görevlidir. Şu kadarki; bir yerde Ticaret Mahkemesi varsa Aliye Hukuk Mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu kanunun 4 ncü maddesi hükmünce ticari sayılan davalarla, hususi hükümler uyarınca Ticaret Mahkemesinde görülecek diğer işlere Ticaret Mahkemesinde bakılır hükmünü getirmiştir.

Bu maddeye göre "TTK. 21.maddesinin birinci fıkrası gereğince her iki taraf için ticari sayılan hususlardan doğan hukuk davaları ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;

1-Bu kanunda (TTK. da)

2-Medeni Kanun'un Rehin Mukabilinde İkraz ile Meşgul Olanlar Hakkındaki 876 ila 883. maddelerinde,

3-Borçlar Kanunu'nun bir işletmenin satılması veya diğeriyle birleştirilmesi hakkındaki 179 ve 180, Rekabet memnuniyetine dair 348 ve 352, Meşir Muhavelesi Hakkındaki 372 ila 385, İtibar Mektubu ve İtibar Emri Hakkındaki 399 ile 403, Komisyona dair 416 ila 429, Ticaret Mümessiller ve diğer Ticari Vekiller Hakkındaki 449 ila 456, Havale Hakkındaki 457 ila 462, Vedia hakkındaki 463 ila 482 maddelerinde,

4-Alameti Farika, İhtira Beratı ve Telif Hakkına Müteallik Mevzuatta,

5-Bu kanunun 135.maddesinde yazılı ticarete mahsus yerler hakkındaki hususi hükümlerde, 6-Bankalar ve Ödünç Para Verme İşleri Kanunlarında tanzim olunan hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. 

Kanunda sayılan bu davalara mutlak ticari dava denilir. Kanun da gösterilen bu ticari davalar dışında tarafların sıfatına ve uyuşmazlık ticari isletmeye ilişkin bulunmasa bile 1163 sayılı Yaşanır 99.maddesi, Ticari İşletme Rehini Kanunu'nun 22.maddesi, 3226 sayılı Kanunun 31. İİK.nun 151, 182 296.maddelerinden doğan davalar da mutlak ticari dava sayılmaktadır.

Mutlak Ticari davalar yanında Nispi Ticari davalar da mevcuttur. Bir davanın Nisbi Ticari dava sayılabilmesi için a)Her iki tarafın tacir olması, b)Uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olması ve her iki unsurun birlikte bulunması gerekmektedir.

Yukarıda anlatılanlar dikkate alındığında, taraflar arasındaki uyuşmazlığın temelinin TTK. da düzenlenen (TTK.nun 320 ve 336) ve Bankalar Kanunda öngörülen Yönetim Kurulu Üyelerinin sorumluluğu ile ilgili bulunduğu ve mutlak ticari davalardan olduğu ve bu tür davaların Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerektiği sonucuna varılmalıdır.

Olayı 5521 sayılı iş Mahkemeleri Kanunu bakımından incelediğimizde; 5521 sayılı İş Mahkemeleri,   Kanunu'nun 1.maddesi ve 29/6/1960 gün 1960/13-15 sayılı YİBK.da, İş Mahkemelerinin, işçi sayılan kimselerle (Kanunun değiştirilen 2 nci maddesinin C, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında İŞ AKDİNDEN veya İS KANUNA dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların bu mahkemelerde çözümleneceği açıklanmıştır. Bu mahkemeler ayrıca, 5018 sayılı Kanunun 4/E fıkrasına göre sendikaların açacakları ve bu sıfatla aleyhine açılacak hukuk davalarına İşçi Sigortaları Kurumu ile Sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara bakacaktır. Özel Kanunlardaki özel düzenlemeler nedeniyle 2823 sayılı Sendikalar Kanunu, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve lokavt Kanunu, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, 854 sayılı Deniz İş Kanunu, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunundan doğan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde çözümlenir.

5521 sayılı Kanun uyarınca bir uyuşmazlığın İş mahkemesinde görülebilmesi için işçi sayılan kişilerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlığın bulunması gerekir.

Somut olayda, yanlar arasındaki uyuşmazlık hizmet akdinden doğan bir hak uyuşmazlığı olmayıp tamamen bunun dışında, TTK. ve Bankalar Kanunun'dan doğan yönetim kurulu üyesinin hukuki sorumluluk davası olduğundan bu tür davaların İş Mahkemelerinde görülemeyeceği açıktır.  Kuruldaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler, davalı Yönetim Kurulu Üyesi ile bir .kısım banka çalışanları aleyhine dava açıldığını, banka çalışanları hakkındaki davaya İş Mahkemesinde bakılmakta devam edildiğini, bağlantı nedeniyle Yönetim Kurulu Üyesi hakkında İş Mahkemesinde davanın görülmesi gerektiğini ileri sürmüşler ise de çoğunluk aşağıdaki düşüncelerle azınlığın görüşüne katılmamıştır.

Davalı Nazım Dörtbudak dışındaki banka çalışanlarının TTK.nun 319 ve 342. maddesinde yazılı murahhas müdürlerden farklı oldukları, diğer davalıların bankanın günlük (cari) işlerini gördükleri tartışmasızdır. Müdür tayini ortaklık ile müdür arasında bir sözleşmeye dayanır. Müdür ve çalışanları Yönetim Kurulu tayin etse bile sözleşme müdür ile ortaklık arasında meydana gelir. Sorumluluk açısından müdürler de Yönetim Kurulu üyelerinin sorumluluğunu düzenleyen hükümlere tabidir (TTK.342). Zorunlu dava arkadaşlığı ilke olarak kanunlarda özel olarak düzenlenmiştir. Gerek maddi bakımdan gerek şekli bakımdan birden fazla kişinin birlikte dava açması veya dava edilmesi zorunlu değilse, dava arkadaşlığı mecburi değildir.
                                                                                
Uygulamada HUMK.nun 43/II.maddesi, kaynak kanun olan Neuchatel Kanunu gibi yorumlanarak benzer dava nedeni" bulunması halinde seçimlik (ihtiyari) dava arkadaşlığının söz konusu olacağı ve TTK.nun 342.maddesi gözönünde tutulduğunda müdürler ve diğer çalışanlar hakkındaki davaların da aradaki bağlantı nedeniyle Ticaret Mahkemesinde birleştirilip görülmesi mümkün olacaktır (HUMK. M.45,IV C.1).

Yukarıda açıklanan gerekçelerle direnme karan usul ve kanuna uygun bulunduğundan yerel mahkeme karan onanmalıdır.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,  05.02.2003 gününde oyçokluğu ile karar verildi.


KARŞI OY YAZISI

Davacı banka davalı Nazım Dörtbudak ve 8 arkadaşı aleyhine Alsancak Şubesi kanuni takip borçlusu Yakut Tekstil Ürünleri İmalat, İthalat Dahili Ticaret Şirketine usulsüz kredi kullandırmaları sonucu iflas eden anılan şirket hakkındaki icra takibinin düştüğünü ve böylece bankanın 161.503.269.750.TL ana para, 564.966.327.417.TL faiz olmak üzere toplam 726.469.597.227.TL zarara uğratılması nedeniyle anılan miktarın sorumlulukları oranında tahsili için iş mahkemesine açılan davanın yargılaması sürerken ara kararıyla, davalı Nazım hakkındaki davanın ayrılmasına karar vermiştir. Daha sonra mahkeme tensiple, davalı Nazım'ın genel müdür ve yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle sorumluluk açısından Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olduğundan anılan yasanın 336, 341, 3 ve 4/l.maddeleri uyarınca banka yönetim kurulu üyeleri hakkındaki sorumluluk davasının mutlak ticari dava olduğu kabul edilerek, ticaret  mahkemesinin görevli olduğu belirtilerek görevsizlik kararı verilmiş, 9.Hukuk Dairesinin oy birliğiyle verdiği bozma kararına da aynı gerekçelerle direnilmiştir.

Davalı Nazım'ın banka ile yapılan hizmet sözleşmesi sonucu genel müdürlük görevine getirildiği uyuşmazlık dışı kalmaktadır. 

Gerçekten davalının hizmet sözleşmesinin 1475 sayılı İş Kanunu'nun 13.maddesine göre feshedilip kendisine ihbar ve kıdem tazminatı ödendiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Öte yandan davalının banka genel müdürü olması nedeniyle 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 9/1-a maddesi uyarınca yönetim kurulunun tabii üyesi bulunduğu da uyuşmazlık konusu değildir.

Davalı ile mecburi dava arkadaşı olan eski banka çalışanları, (ceza davasında sanık olmayanlar dahil) üstlerinden izin alınmadan bilgisayar ekranının açılmadığını, şube yetkisini aşan kredilerin genel müdür başkanlığında oluşturulan kredi komitesi tarafından değerlendirildiğini savunmuşlardır. Ayrıca Teftiş Kurulunun 26.7.1999 tarihli soruşturma raporuyla, Yönetim Kurulan ait olan yetkileri 3182 sayılı yürürlükten kalkan Bankalar Kanunu'nun 44/1.maddesine aykırı olarak yönetim kurulunun bilgisi olmadan   kullanan  davalı Nazım'ın 1475 sayılı İş Kanunu'nun 17/II.maddesi uyarınca hizmet sözleşmesinin feshedilmesi gerektiğinden bahisle bankanın, haksız olarak ödenen ihbar ve kıdem tazminatlarının geri alınmasına yönetim kurulunca karar verildiği, davalının yönetim kurulana ait yetkileri aşarak genel müdür sıfatıyla yaptığı işlemler sonucu bankayı zarara uğrattığı iddiasında bulunulduğu anlaşılmaktadır.

HUMK.m.43 ve 45 anlamında aralarında irtibat olduğundan davacısı, davalıları ve müddeabihi aynı olan ve davanın herbiri hakkında aynı sebepten doğması  nedeniyle banka iş mahkemesine tek dava açmıştır. Yasal temelini BK. Nun 321.maddesinde bulan, işçinin özen borcuna aykırılık nedeniyle işverene verdiği zararlardan sorumluluğu yönünden davacı banka, zararın sorumlulukları oranında müştereken ve müteselsilen tahsil istemiyle davalı ve arkadaşları aleyhine dava açmış bulunduğundan, mahkemece davalıların bir gerekçe gösterilmeden ayrılması ve öncelikle   hakkında İş Kanunu ve onda hüküm bulunmadığı hallerde Borçlar Kanununun anılan hükmü uygulanacak olan davalı Nazım'ın sadece yönetim kurulu üyesiymiş gibi fona devredilen bankanın zararı konusunda ticaret mahkemesini görevli saymak hatalıdır. Gerçekten genel mahkemelerden olan ticaret mahkemesine göre özel mahkeme olan iş mahkemesinde zararın oluşumunda pay sahibi oldukları iddia edilen diğer işçiler hakkındaki açılan dava ile bu davanın birlikte görülmesi gerekirdi. Bu davanın diğer çalışanların davasından ayrılıp iş mahkemesince ticaret mahkemesinin görevli bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik karan verilmesine dair yerel mahkeme kararını usul ye yasaya aykırı bulduğumuzdan Öze! Daire bozma kararına uymayan yerel mahkeme kararının bozulması görüşüyle sayın çoğunluğun onama kararına katılamıyoruz.